Okurlarımdan gelen "Biraz suya sabuna dokun" talepleri doğrultusunda kendimi savunmak zorunda kaldım. Suya sabuna dokunmamak deyimi, sakıncalı konulardan uzak durmak anlamına geliyor. Taleplerinde gayet haklılar, bazı şeylere dokunmak icap ediyor amma...

Ülkemizde o kadar çok dokunulması gereken sakıncalı konular var ki, hangi birine dokunsam bilemedim. Sakıncalı konuları her gün sayfalar dolusu yazmaya kalkışsam, karşılık bulacağına inancım (şimdilik) yok.

Söz konusu denklemdeki su ile sabun ikilemini es geçmemek gerekiyor. Su ve sabun, temizliğin ana unsurlarıdır. Sadece pandemide değil, sadece insanların şahsi temizliğinde değil, deyimdeki gibi pislik olan her bir sorunu temizlemek gerekiyor.

Suya sabuna dokunması gerekenler, temizliğe ihtiyacı olan kişilerdir. Söz konusu kişilerin öncelikle sorun olduğuna, bir temizliğe ihtiyaç olduğuna inanmaları gerekiyor. Geldiğimiz ülkede karşılaştığımız manzara, her yer toz pembe, her şey yolunda, hiçbir sorun yok, bu mayıs daha güzel olacak. 

Bazı milletvekilleri ve bakanların referandum veya seçimlerden önce söyledikleri tek şey, pazartesi güneş bir başka güzel doğacak... Her seçimden sonra sabah uyandık ki güneş aynı güneş, her zamanki gibi doğuyor. Gün seçilmişlere doğuyor, seçmişlere değil.

Ülkemizde sakıncalı bir konuya dokunsam, bir usulsüzlüğü dile getirsem, bir hırsızlığı deşifre etsem, bir hayasızlığı yazsam, bir adam kayırmacılığı yazsam, bir rüşvet olayını kaleme alsam sizce ne olur?

Ya vatan haini ilan edilirim ya terörist, ya da bilmem kimin uşağı... 

Sedat Peker suya sabuna dokundu da sonucu ne oldu? Gündeme getirdiği iddialar, elinde olduğunu söylediği belgeler, bilgiler, iddialarının muhatapları... Sonuç? Birden bire "organize suç örgütü lideri" ilan edildi. Sonraki gelişmeler herkesin malumu zaten.

Bir milletvekili bir kurumdaki sınav soruları ile yayınevindeki sınav sorularının aynı olduğu iddiasını açıkladı. Gazeteci olarak milletvekilinin ismiyle birlikte açıklamasını yayınladık. 

Söz konusu kurum sınav sorularıyla ilgili soruların aynı olmadığını ileri sürdü. Sorumlu gazeteci olarak  kurumun açıklamasını da yayınladık.

Bu arada yayınevi de yaptığı reklamında soruların aynı olduğunu itiraf etmişti.

Sonuç tahmin edebileceğiniz gibi hakkımda dava açılmış, habere erişim engeli kararı alınmış. Gerekçeleri de kurumun itibarını zedelemekmiş...

İş veren bir kurumun müdürü, arabasında kadınlarla iş tutmuş. İşe yerleştirmek vaadiyle kadınlarla birlikte olduğu ileri sürüldü. Haberini yayınladık.

Hakkında soruşturma açılması beklerken bu becerikli müdür, başka bir ile müdür olarak tayin edildi. Nasıl mı? Kadınlar şikayetçi olmamış, AK Parti'den milletvekili aday adayı eşi de kocasını affetmiş. Habirini yayınladık.

Haber değeri vardı, köpeğin insanı değil de insanın köpeği ısırdığı derecede hem de.   

Sonuç tahmin edebileceğiniz gibi hakkımda dava açmış, haberlere erişim engelli kararı çıkmış.

Şikayet müracaatı alınmayıp soruşturma açılmayan genç intihar ediyor, bunu yapan kişi de intihar ediyor. Haber değri vardı, yayınladık. 

Sonuç tahmin edebileceğiniz gibi hakkımda dava açılmış, habere erişim engeli kararı çıkmış.

Ülkemizin en önemli bir kurumundaki personelin promosyon hakkı yeniliyordu. Personele destek için sorumlu gazetecilik yaptık. İç yazışmalar, bilgi ve belgeler elime ulaşınca haberini yayınladık.

Sonuç tahmin edemeyeceğiniz gibi hakımda dava açılmadı. Kendilerinin ricası üzerine haberi yayından kaldırmak zorunda kaldık.

Burada yazamayacağım, kamuoyuyla paylaşmam halinde sıkıntıya düşürüleceğimden emin olduğum daha onlarca örnek var, 

Gazetecilik mesleği ve gazetecilerin kendileri, hem savunmasız hem sahipsiz.

Şimdi buradan yazsam ki "Ankara'daki falanca üniversitenin yabancı öğrenciler komisyonunda rüşvet alarak öğrencileri istedikleri bölüme kayıt yapıyorlar" diye sizce sonuç ne olur. 

Size şimdiden söyleyeyim sonucu:

Yalan haber yapmaktan haber sitem kapatılır, 3 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırırım. Şayet bu üniversitenin rektörü eski milletvekili ise ceza almam bir ayı bulmaz.

Rüşvet alanlar "bizden öncekiler de alıyordu bunu herkes biliyor, bu rüşvet değil bizim komisyonumuz" der işlerine devam ederlerdi.

Yönetim bu yazımı ihbar kabul ederek söz konusu birim ve komisyon üyeleri hakkında soruşturma başlatacağını kimse beklemiyor zaten. 

Rüşvet verenler de memnun çünkü onlar da kayıt yaptırdıkları öğrenciden 3-5 katı dolarları alıyorlar zaten, kendi ceplerinden çıkmıyor. 

Alan memnun veren memnun, sana mı kalmış diyenler olabilir ama 31 yıllık meslek hayatımda ülkemin her sorununu kendi sorunummuş gibi görürüm. 

Umarım içimin ne kadar acıdığını tahmin edebiliyorsunuzdur. Gördüklerimi, bildiklerimi, şahit olduklarımı yazamadığım için bütün bunlardan ben sorumluyum. İşte bunun için başımı yastığa koyduğum zaman saatlerce hatta bazen sabahlara kadar uyuyamadığım bir gerçektir.

Normal ülkelerde gazeteciler, yazdıklarından değil yazmadıklarından sorumludur. Bu bağlamda yazamadıklarım beni çok yordu. 

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde AA Parlamento Muhabirliği yaptığım sırada bir haber yazmıştım ve o dönemki yayıncılarım da haberimi yayınlamıştı.

Başlığı aynen şöyleydi: "Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nda usulsüzlük"... 

Sonuç tahmin edebileceğiniz gibi, hakkımda hiçbir soruşturma açılmadı, haberde yer alan YDK müfettişlerinin görev alanları değiştirildi, denetledikleri kurumlarda birden çok  görev almaları engellendi, çocuklarını devletin makam araçlarıyla okula göndermeleri yasaklandı. Taa ki YDK kapatılıp Sayıştay ile birleştirilene kadar.

Bugün aynı başlıkla bir haber yayınlayacak olursam başıma gelecekler tahmin edebileceğiniz gibi...

Demem O Ki:

Gazeteciler, siyasiler ile kurum ve kuruluşların bilgisi olmadığı olayları, sorunları, konuları, usulsüzlükleri, hırsızlıkları haber yapar, konunun muhatapları da haber yapanların değil, habere konu olanların gereğini yerine getirirler. Böylece suya sabuna dokunur, etraflarını temizlerler.

Temennim Odur Ki:

Gazetecilerin ve gazetecilik mesleğinin sorunlarını, siyasetten ve bürokrasiden bağımsız bir şekilde ele alınarak sorunlarının giderilmesi, 20 yıl önceki itibarının iade edilmesidir.