Ülkü Ocakları Genel Başkanı olarak tanıdık Sinan Başkan’ı. Çok uzun sürmeyen ocak başkanlığı döneminde inançtan, samimiyetten sadır olan milliyetçi, ülkücü duruşu ve bakış açısı ile ezber bozduğuna şahidiz.

Akademik hayatını sürdürürken, inanç gruplarıyla, bilinen eski taş medreseli ağabeyleri ile Mazlum Türk Dünyası ile olan ilgisini kesintisiz olarak sürdürdüğünü gördük.

Bütün yaklaşımları ile ideal ülkücü portresi çizen Sinan ATEŞ’in aile alt yapısına bakıldığında durduğu yerin,kıymetli bir gerçeklik üzerine şekillendiğini söylemekte hiçbir beis yok. 

**********

Yıllarca cemiyetçilik hayatımız oldu, ocakların her noktasında bulunduk, süreçleri az çok biliyoruz.

O gencecik sabilerin millete ve değerlere olan muhabbeti ekseninde geliştirdikleri aidiyet duygusunun hangi noktalarda, ne şekilde istismar edildiklerine şahitlik etmişliğimiz var.

“Lider sultalarının kitlesel istismar aracı olarak kullanılıp” ülkenin, milletin, memleketin değil ama illaki kendi siyasi geleceklerinin payandası olarak, gençleri hangi çıkmaz hesapların içine ittiklerini en iyi bilen kuşağız.

Ocak iklimleri çok gariptir. Ortaya bir laf atsanız, birinin davaya ihanet ettiğini söyleseniz, iddiayı ortaya atana olan güven ve sadakatle kendine vazife çıkaran gençlerin, sormadan sorgulamadan, örtülü bir şekilde hedef gösterilen kişi yada kişileri nasılda darp ettiklerini, hatta daha öte gidip canlarından ettiklerini gördük.

***********

Evet bir cuma namazı çıkışında Sinan ATEŞ şehit edildi..

Sinan ATEŞ olayı belli ki bir çok açıdan çok daha farklı bir boyutta ilerlemiş. Aslında bu iş, bir bakıma, yakın zamanda şahit olduğumuz, bilinen bir çok gazeteci ve siyasetçiye yapılana benzese de, bu defa daha planlı ve kapsamlı bir seyir içinde yürütülmüş.

Tabi plan istedikleri gibi ilerlemeyince “gençleri suça iten çıkar güruhu” yakayı ele verdi.

Bu örtülü intikam duygusu hala örtülmeye çalışılsa da “bu çirkin ihale” milletin gözünden kaçmadı,  kamu vicdanı açısından öngörülmesi zor büyüklükte bir tepkiyle karşılandı..

Suçluluk duygusunun doğurduğu, bu açıklanması zor sessizliği anlaşılabilir kılmak için, önce el altından yaydıkları dedikodularla,“babası münasebetiyle doğduğu günden beri ocak ikliminde yetişip, ortaöğretim yıllarından beri ocak teşkilatlarında yer aldığı herkesce bilinen adamı, “kripto fetöcü” olarak ocaklara sızmakla suçlayıp, el altından teşkilatları konsolide ettiler.

Tutmadı çünkü inandırıcı değildi.Bu defa belli ki başkaca onur kırıcı iftiralar üzerinden “bu masum sabilerin babalarını” itibarsızlaştırmak, böylece olayı yatıştırmak çabasına girdiler.

Bu yaptıkları ya da yapacakları "aslında öldürülmüşte olsa gençlik açısından rol model olabilecek bir şahsiyeti, öldükten sonrada en savunmasız hali ile bir kere daha öldürmekten" başka bir şey değildir.

Belli ki Şehitlerin kaderi bu..

Allah sevdiği kulunu yanına almakla kalmıyor, sevdirecekse tuzak kuranların oyununu böyle ayaklarına doluyor ve hiç tanımayanların bile tanımasını sağlıyor.

Sinan’ın istikameti düzgündü o yüzden “Allahu Alem”ölümü şehitlikle taçlandı ve Allah onun bu olayını, bir ömür yaşasa anlatamayacağından daha fazla davasını, adamlığını, duruşunu anlatmasına vesile kıldı.

Sinan Ateş’in kaderi de bir bakıma Muhsin başkanın kaderi gibi oldu.İyi insanlar iyi atlara bindi gittiler vesselam. Lakin bu olup bitenlere seyirci kalanları, millet biliyor, Allah görüyor.

************

Sinan ATEŞ olayı bir milattır..

Ona reva görülenin adı vatanseverlik olamaz, bunun adı dava olamaz, bildiğimiz ülkücülük hiç olamaz.

Hele ki bu olayla birlikte bir kere daha gün yüzüne çıkan; “mahareti malum” bir takım sözde kabadayı, sözde dava adamlarınca”, bu gençlik enerjisinin uyuşturucu işleri, çek senet tahsilatı ya da başkaca onca çirkin işlerin içine çekilmiş olmasına seyirci kalınamaz.

Bu gencecik yavrular kendi çocuklarını ocağa sokamayan dinazorların tetikçisi olamaz.”Gençlerimizin, aidiyet duygusunun en doğal başlangıcı olarak ocakların milletin değerleri üzerine inşa edilmiş o kıymetli iklimi” kimsenin kendi istikbal hesabının payandası olmamalı olamaz.

Çoğu, taş medreselerde bedel ödemiş, kimi idam sehpalarında canından edilmiş, arkadaşlarımızın, ağabeylerimizin hikayeleri üzerine şekillenmiş o kıymetli yapılar bu şekilde berhava edilmemeli edilemez.

Ocaklar; “Ezan, bayrak, vatan, millet sevdası” ile şekillenmiş nesiller yetiştirmek üzere kurulmuş İrfan mektebidir, değerler limanıdır.

Ocaklar; Alparslan’dan Fatih Sultan Mehmed’e, İmam Maturudi’den, İmam-ı Azam’a, Hoca Ahmet Yeseviden, Seyit Ahmet Arvasi’ye hikmet pınarıdır..

Ocaklar; Sarsmaz, sarsılmaz Ehli Sünnet İtikadının, Anadolu Müslümanlığının en belirgin yaşama alanlarıdır.

Ocaklar;Aklın ve itikadın” süzgecine uymayan hiçbir şeye itibar etmeyen basiret ve feraset timsali genç yetiştiren meşveret yuvalarıdır.

Ocaklar; Saygı, sevgi edep yuvasıdır. Bırakın büyüklere el kaldırmayı, onların önünde ceket düğmelemeyi okuldan çok ocakta öğrenmiştir onca Anadolu gençleri..

Ocaklar; Onun bunun değil ama illaki milletin delikanlılık damarıdır, ülkenin milli direnç merkezidir.

“Sizin hayır sandığınız şer; Şer sandığınız şeyde hayır vardır”(Ayeti Meali) kavlince tüm bu yaşananlardan ders almamızın zamanı geldi de geçti bile..

Haydi bakalım şimdi yaşananlardan ders alma, aslına rücu etme zamanı.…