Ozanlar kenti Sivas’ın türkülerini saymakla bitiremezsiniz.
Birbirinden özlü, bir burgaç gibi yüreğe dokunan, her satırında bize dair ne varsa bulabileceğiniz, içinde Anadolu tevazuunu, yaşanmışlıkları, acıyı, kahpeliği, sevdayı, aşkı, ölümü ve ayrılığı barındıran ah o türkülerimiz.
Yüzyılların imbiğinden süzülüp gelen bir mirasın resmigeçididir her biri.
Türkülerimiz dilden dile gönülden gönüle yoldur.
Sivas’ın Elmek yöresini bilir misiniz?
Şarkışla ilçesine bağlıdır.
Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve Ali İzzet gibi ozanların yetiştiği bir yöredir.
Ozanlar membaadır.
Elmek sözcüğünün etimolojik anlamı; iyileştirici, sağaltıcı, tedavi edici yer demek.
Emlemek yani iyileştirmekten türemiş öz Türkçe bir kelime.
Türkülerimiz de ruhumuzu sağaltıcı ezgiler değil midir?
Garip milletizdir, ozanların türkülerini dinler iç geçiririz ama kime ait olduğunu araştırmaz, merak etmez ve bilmeyiz.
Bilmek de istemeyiz.
Zarfa değil mazrufa bakarız.
Elmek’in yetiştirdiğini bir ozan vardır, çoğumuz bilmeyiz.
Elmekli Agâhi.
1860’da doğmuş 1916’da koleradan ölmüştür.
Agâhi’ye ait bir türkü vardır ki dinlerken kemiklerimiz gevşer adeta.
Alabora eder ruhumuzu.
Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ın derlemesidir.
Meşhur Sürmeli türküsünden bahsediyorum.
Seher vakti çaldım yârin kapısın
Baktım yârin kapıları sürmeli
Boş bulmadım otağının yapısın
Çıkageldi bir gözleri sürmeli
Açtırdım kapıyı girdim içeri
Aklımı başımdan aldı bir peri
Dedim sende buldum halis gevheri
Dedi yok yok bir mihenge sürmeli
Dedim ki ne kadar yüzümden bezdin
Etim kebap edip derimi yüzdün
Âşık katletmeye silah mı dizdin
Martinle mavzeri birden sürmeli
Dedim hiç yapı yok senin yapında
Oynanılmaz urganında ipinde
Ölenecek bekleyim mi kapında
Dedi yok yok seni burdan sürmeli
Bu kevn ü mekânı tuttu ışığın
Nöbetin bekleyen alır keşiğin
Beklemeli o sultanın eşiğin
Günde yüz bin kere yüzler sürmeli
Agâhî karıştır kanı yaş ile
Hak bulunmaz hayâl ile düş ile
Eremen menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atına binip sürmeli
Ulus olarak zarafetimizi ve hoşgörümüzü kaybetmeye başladık ne yazık ki.
Sormadan duramıyor insan.
Kaç tane eşiniz, dostunuz ya da yavuklunuz var, onu halis cevher bellemişken dostluğundan, sevdasından, aşkından bu kadar emin olup mihenk taşına sürülüp test edilmeyi isteyen?
Var mı çevrenizde böyle biri?
Herkeste şişkin bir ego, inceliğini kaybetmiş, basmakalıp, özünden türememiş yapay sevgiler, sevdalar ve dostluklar var artık ne yazık ki.
Kim benim dostluğumu, sevdamı, arkadaşlığımı bir mihenk taşına sür deme yürekliliğini gösterir?
Agâhi insan ilişkilerinde bir başyapıt yaratmış ve bir değerler anayasası oluşturmuş.
Bu türküyü dinlerken yürek telimiz titrer, mest oluruz ama beni yüreğindeki mihenk taşına sür diyen bir dosta gereksinim duyduğumuzu, aradığımızı, özlediğimizi ve beklediğimizi hiç düşünmeyiz.
Nasıl olsa böyle bir insan olmaz olamaz diye düşündüğümüzden midir acaba bilinmez.
Agâhi’nın yüreğinde mihenk taşı var mıydı kimse bilmez ama bu muhteşem dizelere baktığımızda varmış demek ki.
Siz de öyle yapın.
Daha dikkatli bakın, öze bakın, gönül gözüyle bakın, adeta MR’ını röntgenini çekin, vardır bence.
Kim bilir belki de yanı başınızdadır ancak siz göremiyorsunuzdur.
Bence vardır.
Benim var çünkü.
İyi ki varlar.
Yüreğinizde bir mihenk taşı bulundurun yeter ki.
Varsa böyle bir dostunuz aşkınız ya da yavuklunuz tepenizde gezdirin.
Geri kalan elek dibi değersizleri de eleyin gitsin, atın çöpe.
Benim yüreğimde bir mezarlık var, çok insanı gömdüm oraya, sizde öyle yapın.
Onları yaşayan ölüler olduğunu bile bile mihenk taşına sürüp test etmeye gerek yok, sırıtıyor zaten.
Agâhi’den mest eden dizelerle noktalayalım.
Bakın maşukasına yani sevgilisine nasıl seslenmiş.
Gel otur yanıma benim maşukam
Söyleyim derdimi yaz kerem eyle
Âlem bilir ben de sana âşıkam
Eyleme bu denli naz kerem eyle
Beri gel beri de yüzün göreyim
Ol âhû bakışla gözün göreyim
Dokun tellerine sazın göreyim
Açma bir kimseye raz kerem eyle
Sen de dertli dertli ötme be hey saz
Değdikçe göğsüne yardan hub avaz
Yâr beni de kulluk defterine yaz
Bari çok yazmazsan az kerem eyle
Bükme kulağını tanbur-ı aşkın
İnler gönlümüzce santur-ı aşkın
Olmuşam hüsnüne mansur-ı aşkın
Tek zülfün teline as kerem eyle
Efendim kapında darban olayım
Bakayım hüsnüne hayran olayım
Ayağın tozuna kurban olayım
Geçmezsem yâr senden vaz kerem eyle
Gel ey canan gayrı gitme yanımdan
Bu hasretlik gitmez oldu canımdan
Âgâhî can kuşu uçar tenimden
Elinle mezarım yaz kerem eyle
Yorumlar (1)