Yaşamın her aşamasında, farklılıkların özümsenmesi konusunda ne yapıyoruz. “Toplumsal dışlamanın” bizi ne kadar geriye götürdüğünün farkında mıyız?

Kültürel, inançsal, ırksal, fikirsel, yeteneksel ya da fiziksel dışlanmaya maruz kalmayanımız var mı?

“Sen yapamazsın!”

Bana göre kurşundan daha çok zarar veren bir saldırıdır bu söz. Toplum olarak özgüven yok etme konusunda çok başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz.

Bunu evlatlarımıza, eşlerimize, çalışanlarımıza, ekip arkadaşlarımıza ya da dostlarımıza yapmadığımızı söyleyebilir miyiz?

Farklılıklarıyla dünyaya gelen veya geldikten sonra çeşitli nedenlerle farklılık sahibi olan bireylere ne kadar normal davranıyoruz.

Aşağıda ki sözcükleri hiç kullandınız mı?

  • Göremezsin!
  • Duyamazsın! 
  • Yürüyemezsin! 

Sözcükler kısa ve söylemesi çok kolay. 


Ancak özgüveni harap edecek etkide ve yıllarca kalacak hasarlar açabilicek güçte.

Bireysel alanda “Fat Man” ve “Little Boy” tahribatıyla aynı etkiyi gösterir ve hevesleri tekrar yeşertmek çok çaba ister. 

O zaman, Birlikte yaşamak için birlikte öğrenmenin öneminin farkına varmalıyız önce.

Her bir bireyin topluma kazandıracağı fikirlere, eserlere ihtiyacımız var.

 Aşık Veysel'i ya da Muhammed Ali’yi  unutmayalım.

“Birine göremezsin, birine giremezsin” dendi.

Biri görenden daha güzel anlattı dünyayı ve renklerini, diğeri her yere özgür girenden daha güçlü girdi kalplere.

Aşık Veysel kördü ama dünyanın gerçeklerini gördü, tarihler boyunca dillerde söylenecek Türkü etti ve söyleyeceğiz “Uzun ince bir yol” bitene kadar.

Cassius Marcellus Clay Jr. karaydı kendini ak sananların karşısında. Ama karartamadılar onun başarıya ve eşitlik arayışına dair hayallerini.

Ama herkes örnekte ki gibi olmuyor ve umutları sönebiliyor.

Özel bireyler toplumumuzda bunu en çok yaşayanlardan.

Ülkemizde 10milyonun üzerinde fiziksel ve zihinsel olarak farklı dünyaya gelmiş ya da dünyadan farklılık kapmış dezavantajlı yurttaşımız var.

Kimine göre özürlü, kimine göre engelli, kimine göre ise sakat...

Dezevantajlı çocuklarımızın da her çocuk gibi eğitim alma hakkı var ama bu konuda ülke olarak çok yetersiz kalıyoruz.

2 bin 500 civarında özel eğitim kurumu var ve 450 bin civarında da özel gereksinimli çocuk eğitim alıyor.

Ders saatleri diğerlerinden kısa ama diğerlerinden daha çok zamana ihitiyaçları var.

Ve yine ortopedik engelli olup kaynaşma sınıflarında eğitim alan çocuklarımız var. Kimi zaman akran zorbalığı kimi zaman ise arkadaşlarının aileleri tarafından dışlanmaya maruz kalıyorlar.

İşitme ve görme engelli çocuklarımız var ve yeterli işitsel, görsel ya da dokunsal mataryalleri yok.

Bu kadar YOK arasında VAR olan bir gerçeğimiz aşikar.

Toplum olarak topyekün bir farkındalık eğitimine ihtiyacımız VAR.

Eğitim sistemimizin bu konuda yeniden oluşturulması gerekiyor.

Kuş balıktan uçmayı, balıkta kuştan yüzmeyi beklemeden kardeşçe yaşamayı öğrenebileceğimiz bir eğitim sistemi ile huzurlu günler elde edebiliriz.

Engelli çocukların eksikliklerini tamamlamak üzere değil; bütüncül bir şekilde sosyal hayata adaptasyonu sağlayacak bir eğitim yapılanması.

Bir arada yaşamanın güzelliği ve özelliği ancak bu eğitimi alan öğretmenler, aileler ve toplumla olabilir.

Bir özel bireyin topluma toplumunda ona fayda sağlaması için;

Arkadaşı, komşusu, öğretmeni, servis şoförü, bürokratı ve siyasetçisi top yekün eğitilmeli ve eğitmelidir.

Böylece Çocuk kadar toplum da daha az hırpalayacak ve hırpalanacaktır.

Eğitim öğrencilere saygıyla başlar!

Toplum olarak hepimiz birbirimizin öğretmeni ya da öğrencisi değil miyiz? O zaman önce birbirimize saygıyla başlayalım eğitime ve sevgiyle yaşamaya devam edelim "Gündüz ve Gece".

İlk öğrenmemiz gereken ise Birlikte Yaşamayı Öğrenmek.

*Fat Man - Little Boy Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan Atom Bomba isimleri.