Bir iş, bir dönem ya da var olan herhangi bir durum yani statüko bittiğinde dünyanın sonunun geldiğini düşündüğünüzde kendinizi kapatır ve gelecek endişesi duymaya başlarsınız. Çünkü bütün benliğinizi var olana kilitlemişsinizdir.
Bütün benliğini var olan duruma kilitleyenler, var olanın değişme ihtimali karşısında güvenlik endişesi duyarlar. Güvenlik endişesi yarattığınızda bu endişeyi hissedenleri esir alırsınız. Çünkü sürekli güvenlik endişesi duyanlar, onu yitirme korkusu içinde kıvranıp dururlar.
Ya değişimi içselleştirip bir parçası olursunuz ya değişimden korkup statükoya esir düşersiniz.
Değişim varoluşun en temel gerçeğidir. Değişimi reddedenler konjonktürel olarak var olanlardır ve asla kök salamazlar.
Kök salamayanlar kaçınılmaz olan değişim gerçekleştiğinde yok olmaya mahkumdur.
Statükocular kendilerine yarattıkları konfor alanlarının esiridir ve sonsuza kadar statükonun devam edeceğini sanır. Oysa hayatta hiç bir şey sonsuza kadar aynı şekilde kalıcı değildir. Her şey değişir ve dönüşür.
Büyük değişimler önce insanın kendisindeki değişimi gerçekleştirebilmesiyle mümkündür. Tutum ve davranışlarımızdaki değişiklikler ancak küçük sorunları çözebilir. Büyük sorunları çözmek için kişilik değişikliğine ihtiyaç vardır.
Bunun için de özeleştiri gerekir. Hatalarıyla yüzleşmek gerekir.
Ancak böyle kişiliğimizi ve haysiyetimizi esaretten kurtarabiliriz.