Dünden bugüne ne değişmiş buyurun birde İbn Haldun'dan dinleyelim.. Bu yazı İbn Haldun'un dünya çapında bilinen, 1200 sayfalık ünlü kaynak eseri "MUKADDİME" sinin oldukça kısa özeti niteliğindedir..
Bu özet İbn Haldun'un çağlar öncesinden bu güne ışık tutan onca kıymetli tespitlerinden, sadece güncel hususlara ışık tutacağına inandığım kendi çıkarımlarımdan ibarettir..
1332 tarihinde doğmuş olan İbn Haldun, ortaya koyduğu eserleri, iddiaları ve öngörüleri sayesinde İslam Medeniyetinin öncü düşünürlerinden biri olmakla kalmamış, sosyal bilimler alanında yaptığı katkılarla yaşadığı coğrafyanın sınırlarını aşmış, teorileri çağının ötesinde evrensel bir boyut kazanmıştır.
İbn Haldun'a göre;
“Devletin sağladığı güvenlik ve adalet ortamı her şeyin, bu arada iktisadî hayatın da temelini oluşturur. “Adalet mülkün temelidir” felsefesi ve adaleti devletin sağlayacağı düşüncesi, İbn Haldûn’un da temel hareket noktasını oluşturmaktadır.”
“Hükümdarın gücü hukukun uygulanması yoluyla gerçekleşir. Hukuk, ancak hükümdar aracılığıyla uygulanabilir. Hanedanlık, yalnızca halk vasıtasıyla güçlenir. Halkın varlığı servet ile sağlanır. Serveti kazanmanın yolu imar (gelişme) iledir. Gelişmenin tek yolu adalet iledir. Adalet insanlık arasında kurulan bir denge mekanizmasıdır. Adaleti sağlama görev ve sorumluluğu hükümdarındır.”
“İbn Haldun’un kalkınma anlayışı, dinamik ve çok disiplinli bir yapıya sahip olup ekonomik faktörlerle birlikte kurumsal faktörlere de dayanır.
İbn Haldun’a göre milletlerin yükselişini;
“Girişim serbestisi, özel mülkiyet haklarının korunması, adaletin sağlanması ve hukukun üstünlüğü, düşük vergilendirme, devletin ticaret başta olmak üzere üretime ve fiyatlara müdahale etmemesi, ticaret yollarının güvenliğinin sağlanması, daha az bürokratik yapı, piyasada monopol eğilimlerin engellenmesi, bağımsız ve istikrarlı bir para politikası, büyük bir nüfus, bağımsız düşünen ve yaratıcı bir eğitim sistemi, beşeri sermaye ve asabiyet gibi unsurlar sağlamaktadır.”
“Devlet toplumdaki en büyük harcama gücünü oluşturur. Bu sebeple iktisadî hayatın ve üretimin gelişmesinde devlet harcamaları teşvik edici, yönlendirici bir unsur olarak vazgeçilmez bir yer işgal eder.Devlet harcamalarının yöneldiği, gelirlerini hazineden sağlayan devlet görevlilerinin rağbet gösterdiği malların üretimine ilişkin zanaatlar gelişme imkânı bulabilir.”
“Devlet harcamaları ekonomide bu kadar önemli bir yer tuttuğundan herhangi bir şekilde devletin gelirlerinde bir azalma olur ve harcamaları kısılırsa bu durum sadece devleti ve devletten maaş alanları güç durumda bırakmaz, bütün ekonomiyi ve üreticileri de olumsuz yönde etkiler.”
“Devlet harcamalarının teşvik ve desteğinden mahrum kalan iktisadî faaliyetler, durgunlaşmaya ve gerilemeye başlar.”
“Servet saklanarak değil harcanarak artar.”
İktisadi alanda Devlete bu düzeyde geniş sorumluluklar izafe eden
İbn Haldun;
“Devletin bizzat iktisadî faaliyette bulunarak ticaret ve tarımla meşgul olmasına karşı çıkmakta ve bu karşı çıkışını başlıca iki sebeple açıklamaktadır. Bir defa devlet, elindeki büyük maddî imkânları ve siyasî gücünü kullanarak diğer tüccar ve çiftçilere karşı haksız rekabette bulunmuş olur. Bu rekabete dayanamayan tüccar ve çiftçiler iktisadî faaliyetten çekilmek zorunda kalabilirler.”demektedir.
“Bu rekabet, halktaki çalışma, üretme şevkini kırar; sonunda iktisadî hayat çıkmaza girer ve yıkıma doğru gider. Ayrıca devletin ticaretle uğraşması eşya fiyatlarının yükselmesine yol açar.”
“Sonunda bu işten devlet de zararlı çıkar. Çünkü iktisadî faaliyetlerin gerilemesi sebebiyle devletin uğradığı vergi kaybı, bizzat iktisadî faaliyetlerde bulunarak kazanacağı paradan daha fazla olacaktır. Öte yandan devletin siyasî gücüne bir de iktisadî gücün eklenmesi otoriter uygulamalara yol açar ve ferdî hak ve hürriyetler için bir tehlike oluşturur.”
“Devlet ve idareciler çiftçilik yapmaya başlarsa bir süre sonra siyasî güçlerini kullanarak fiyatların serbestçe oluşmasını engeller; halkı kendi tespit ettikleri fiyatlardan mal almaya ve istedikleri fiyattan mal satmaya zorlarlar. Bu uygulamalar halkın iktisadî durumunu altüst eder, zulüm ve haksızlığa yol açar. Sonunda vergi gelirleri de azalır.”
“Halkın iktisadî bakımdan gayretli, aktif olmasını engelleyen zulmü geniş manada anlamak gerekir. Halkın mallarına el koyma şeklindeki en kaba zulmün yanında işçinin ücretini eksiltme, herhangi bir şeyi halktan haksız yere talep etme, vb. hususlar zulümdür; halkın yurdu imar etme emellerini kırar ve yurdun bayındırlığını giderir.”
“Uyması gereken toplum kuralları kişiye öyle sunulmalı ki kişi kendisine dışarıdan telkin edilen kurallara zorla uyduğu, hürriyetini kaybettiği hissine kapılmadan bunları tabii bir süreç içinde kendiliğinden benimsesin; kişilerle kurallar özdeşleşsin ve kişide kendi dışındaki güçlerin güdümüne girme zorunda bırakıldığı hissi uyanmasın.”
“Bütün zenginliklerin kaynağı temelde emek ve üretimdir. Tabiattaki ham maddelerin işlenerek insan ihtiyaçlarını karşılayacak hale getirilmesinde emek aktif ve en önemli unsurdur.”
“İnsanın emek harcayarak veya herhangi bir yolla elde ettiği gelirden zorunlu ihtiyaçlarını karşıladığı kısma “rızık”, bunu aşan ve sermaye birikiminin kaynağını oluşturan kısma da “kazanç”tır.
İbn Haldûn’a göre;
“Gerçekleştirilen üretim düzeyinin kişilerin zorunlu ihtiyaçlarını çok aştığı toplumlarda refah bütün kesimlere yayılır.”
İbn Haldûn,
“Büyük servet ve zenginliğe erişmenin bir yolu da siyasî ve iktisadî durumdaki değişmelerden faydalanarak kazanç sağlamaktır.” demekte bazı kişi ve ailelerin elinde çok miktarda servetin toplanmış olmasının kaynağını şöyle açıklanmaktadır;
“Normal şartlarda bir kişi veya sülâlenin bu kadar büyük miktarda serveti bir nesilde kazanması mümkün değildir.Devletlerin yıkılmaya yüz tuttuğu, siyasî durumun karışıklık içinde bulunduğu dönemlerde iktisadî hayat da altüst olur; mülkler çok ucuz fiyatlarla elden çıkarılır. Böyle dönemlerde bazı kişiler çok miktarda gayri menkul satın alabilirler. Eğer satın aldıkları bu mülkleri o siyasî karışıklık dönemlerinde kurtarabilirlerse zamanla büyük servet temin etmiş olurlar.”
Şahsî servetin kaynağını bütün toplumu sarsan bir istismar ağı olarak açıklayan İbn Haldun;
İbn Haldûn, önce zengin ve yönetici-zengin sınıflarda başlayan lüks, israf ve gösterişe dönük harcamaların onların etkisiyle bütün topluma yayıldığını, bunun da toplumları yıkıma götürdüğünü sık sık belirtmiştir.
İbn Haldun, vergi oranının/miktarının artırılarak vergi gelirlerinin artırılamayacağını; vergi oranı/miktarı artışlarının, ikame etkisi ve vergi sömürüsü nedeniyle ekonomik daralmaya neden olacağını yüzyıllar önce dile getirmiştir.
Bu anlayışla, İbn Haldun’a göre ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanmasında düşük vergi oranı çok önemli ve kilit bir unsurdur.
İbn Haldun, nüfus artışının (işgücü) ekonomik büyüme ve kalkınmayı sağlayacağını belirtmiştir.
“Ülkeyi mamur hale getirmenin en kuvvetli sebebi, memleketi imar etmek için çalışan müteşebbislerin üzerine tarh edilen vergilerin miktarlarını imkân ölçüsünde azaltmaktır, insanlar bu yoldan ülkeyi imar için hevesli olarak faaliyet gösterir.”
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz;
İbn Haldun’na ait olup “14.Yüzyıl iktisadi anlayışından bu güne ışık tutan temel faktörler;
‘O dönemin iktisadi anlayışı ile önemli ölçüde aynı kurallar üzerine inşa edilmiş olarak devam ediyor olmakla birlikte, insan kaynak ilişkileri bağlamında temellendirilen iktisadi anlayışın kadim tanımlar ekseninde ilanihaye devam edecek doğal süreçler olduğu hususunu da ispat niteliğindedir.’
‘Yeterince anlaşılmamış ya da anlatılmamış olmasının nedeni çağdaş iktisat teorisinin batı kaynaklı olduğu iddiasının geçerliliğini yitireceği endişesidir.’