Koca Reis’i tanır mısınız? Yeni neslin tanımadığından, hatta adını dahi duymadığından eminim. Bu reisin bir de ‘koca’ lakabı var, Türk siyasetinin önemli ismi Saadettin Bilgiç. 1920 yılında Isparta'nın Şarkikaraağaç ilçesinde doğmuştu.

Ne hikmetse, Türkiye’ye son 20 yılda yön verenler gibi o da Kayseri Lisesi'nden mezundu.
1947 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi.
İlk görev yeri Ankara Numune Hastanesi'ydi.
Adalet Partisi'nde siyaset yapmaya başladı.
1961 genel seçimlerinde memleketi Isparta’dan milletvekili seçildi.
Siyaset merdivenlerini hızlı atlıyordu.
Bir yıl sonra AP'nin genel başkan yardımcısı oldu,1964’de genel başkan vekiliydi.
Doktordu ama siyasi adımlarının hızlılığından ya da her makama kolayca ulaşmasından olsa gerek, Demirel onu 1967’de kurduğu I. Demirel hükümetine Ulaştırma Bakan olarak atadı.
E ulaştırmadan anlıyordu.
Ne de olsa Demirel’in hemşerisiydi de.
1969’da İstanbul milletvekiliydi.
Soyadı gibi bilgiç ve muhalifti.
1970 Haziran ayında bir gurup arkadaşı ile birlikte Adalet Partisi'nden ihraç edildi, durmadı, aynı yılın aralık ayında Demokratik Parti'yi kurdu.
Dedik ya, ulaştırma yeteneği gelişmiş siyasi bir figürdü.
1976 yılında Adalet Partisi'ne geri döndü ve genel başkan yardımcısı seçildi.
5. Demirel Hükümeti'nde Milli Savunma Bakanı oldu.
İstediği yere kolayca ulaşıyordu, milli şeyleri de savunabilirdi, ne vardı bunda?
1980’de netekim ekibi tarafından 10 yıl siyasetten uzaklaştırıldı.
1987’deki referandumla siyaset yasağı kalktı.
Bir ara Doğru Yol Partisi'nin genel idare kurulunda bulundu.
2012’de vefat etti.
Siyasi yaşamını kaleme aldığı ‘Hatıralar’ adlı bir kitabı var.
Bizim yazımıza konu olan tarafı da işte bu kitabı.
Bilgiç kitabında, merhum 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e Adalet Partisi Genel Başkanlığını kazandıran bir fotoğraftan bahsetmişti.
Bir fotoğrafla parti genel başkanı mı olunur dediğinizi duyar gibiyim.
Olur efendim olur.
Hem de ustalıkla atılan bir makas darbesiyle olur.
Yıl: 1962, Amerikan yardım teşkilatı Türkiye’den 2 bin kişiyi karşılıksız bursla Wisconsin ve Nebraska eyaletlerindeki üniversitelere eğitime gönderecekti.
İki bin kişi arasında o sırada müteahhitlik yapan Süleyman Demirel de vardı.
İki bin şanslı (!) insan, Ankara’da ABD Başkanı Johnson’un da katıldığı alayişli bir törenle peyderpey ABD’ye gitmeye başladı.
Demirel ilk gidenler arasındaydı.
Bilgiç kitabında, Demirel’in siyasi propaganda faaliyetleri sırasında ABD’ye birincilik derecesi ile gittiğini söylediğini yazmıştı, oysa birinci Rıza Tezulaş idi, Demirel ikinci ya da üçüncü olmuştu.
Amerikan Participant (Katılımcı) Dergisi’nde teknik eleman yetiştirme programı gereğince ilk gurupta ABD’ye gidenlerin Johnson ile yan yana fotoğrafları yayımlamıştı.
O fotoğraflardan birinde ortada Jonhson iki yanında da iki katılımcı vardı.
Johnson’un yanındakilerden biri Süleyman Demirel idi.
 
m5

 
Bilgiç’in anılarına göre Demirel, AP genel başkanlığına aday olduğunda bu fotoğrafı kullanmayı ihmal etmedi, o fotoğraf her kapıyı açıyordu. ABD başkanına çok yakındı ve ABD’de eğitim görmüş, Amerikan onaylı teknik eleman payesi almıştı.
Bir farkla, fotoğraftaki üçüncü kişi Demirel’in kullandığı fotoğrafta yoktu.
Özenle kesilmiş, Johnson – Demirel karesi haline getirilmişti.
Demirel’in herkese gösterdiği o iki kişilik fotoğraf karesinde aslında üç kişi vardı, Johnson’un diğer yanında bir katılımcı daha duruyordu.
O kişi Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde doktor asistan olan Ahmet Kurt idi.
Demirel, Ahmet Kurt’u ustaca bir makas darbesiyle fotoğraftan atmış, zat-a mahsus hale getirmişti.
Johnson, sadece onunla fotoğraf çektirmişti sanki.
 

 m4
 
O fotoğraf da Bilgiç’e göre Demirel’i genel başkan yapmıştı.
1998 yılında bu gerçeği öğrendiğimde fotoğraftan kesilip atılan Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi emekli öğretim elemanı Prof. Dr. Ahmet Kurt’u bulmuş ve fotoğrafın öyküsünü sormuştum.
O da anlatmıştı, “Bu fotoğraf dergide üç kişi olarak yayımlanmıştı. O dergi de fotoğrafın aslı da hala bende. Sonradan Demirel tarafından benim olduğum taraf kesilerek kullanıldı. Koca Reis Saadettin Bilgiç beni arayarak fotoğrafın bir suretini benden istedi. Ben de gönderdim. Demirel, bu işi kendine yakıştırdıysa söyleyecek bir şeyim yok, ne diyeyim yani?”
Haklıydı.
Bilgiç bu gerçeği ifşa etmişti.
Bu ülkede herkes her gün bir çeşit darbeden bahsediyor.
E ne var!
Bu da makas darbesi.
Bir makas kesiğiyle siyasi geleceğini dizayn etme darbesi.
Bu ülkede siyaset hep kirliydi, yine öyle.
Bakın Bilgiç’in bu olayı ortaya çıkarmasının ardından Prof. Dr. Ahmet Kurt neler yaşamış?
Kurt, “İnsanlar, Demirel’e söyle şu işimi yapsın diye torpil ziyaretlerine başladı. Ardından Milli Selamet Partisi (MSP) bana milletvekilliği teklifinde bulundu. Hiçbirini dikkate almadım” demişti.
Kirli ve nezaketsiz siyaset sadece biz de mi var sanıyorsunuz?
Prof. Dr. Kurt, 1962 yılındaki törene katılan ABD Başkanı Johnson’un Türk Büyükelçisinin konuşmasını dinlemeden toplantı alanını terk etmek isterken, ABD Büyükelçisi tarafından uyarıldığını söylemiş ve devam etmişti, “Johnson kaba bir adamdı. Kasıntıydı. Herkesi küçümsüyordu” demişti.
Nasıl da bizimkilere benziyor değil mi?
Haberim Milliyet’te yayınlandıktan sonra Ahmet Hoca da ben de Demirel’den açıklama beklemiştik, ancak Çankaya’dan çıt çıkmamıştı.
Şu an elimde merhum Prof. Dr. Ali Kurt’un babası Prof. Dr. Ahmet Kurt’un tüm yaşamını kaleme aldığı ‘Babam Ahmet Kurt’ adlı kitabı var.

M2


Arı Yayınları tarafından basılmış olan 248 sayfalık kitap, 2021 yılında basılmış.
Erzurum’da gönüllerde iz bırakarak bu dünyadan göçüp giden gazetecilerin Ali abisinin ölmeden önce özenle hazırladığı kitap, gazeteci dostum Turhan Bozkurt ve Erzurum Kitapsarayı sahibi Adnan Atalay tarafından gönderildi.
Teşekkür ediyorum.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı, Zirai Yayım Müdürlüğü ve İslami İlimler Fakültesi Dekanlığı da yapan Prof. Dr. Ahmet Kurt’un yaşam öyküsünün yer aldığı kitapta Milliyet Gazetesi’nde 14 Nisan 1998’de yayımlanan ‘37 Yıllık Fotoğraf Kavgası’ adlı haberimin kupürü ve öyküsü de yer almış.
 

 M1
 

 
 M3
Ahmet Kurt’un hayatının anlatıldığı bu kitapta, İslami İlimler Fakültesi Dekanlığı yaparken fakülte dergisinin ilk sayısı için yazdığı takdim yazısı da yer alıyor.
Kurt, ülkemizde İslami bilimler eğitiminin nasıl olması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor;
“Yurdumuzda yüksek seviyeli, bilgili, kültürlü, batıl inanışları olmayan kişilerin yetiştirilmesine ihtiyaç, bu fakülteyi meydana getirmiştir. (…) Modern anlamda din alimi; kültürlü, psikososyal dertlerin tek müracaat edilecek insanıdır. Kendi haline terk edilen gülistanlıkların dikenli olmaması ve kendisine uzanan elleri tırmalamaması için gülistanlıkların devamlı bakıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bilim dünyasının meydana getirdiği çağdaş teknolojilerin sağladığı imkanlarla İslami ilimlerin derinlemesine araştırılıp öğretilmesine, yayınları ile etrafı aydınlatmasına ihtiyaç vardır”.
Ah hocam ah!
Keşke çerçevesini çizdiğiniz o eğitim layıkıyla verilebilseydi de bugünleri görmeseydik.
Bahsini ettiğiniz o gülistanlıklara öyle kirli eller uzandı ki.
O gülistanlıkların derhal bakıma ihtiyacı var bu ülkede.
Bakın İslami İlimler Fakültesi’nde seçmeli ders olarak hangi programlar konulmuş;
Fizik
Astronomi
Biyoloji
Hijyen
Farsça
Estetik
İçtimai veya İktisadi Doktrinler Tarihi
Medeni Hukuk
Merhum Ali Kurt, babasına İslami İlimler Fakültesi’nde seçmeli dersler arasında fizik, biyoloji gibi derslerin neden yer aldığını soruyor.
Ahmet Kurt yanıt veriyor;
“Mendel necidir? Bunların hepsi papaz, onların din adamları sadece dini değil müspet ilimleri de öğrenerek yetişiyorlar, böylece daha faydalı oluyorlar”.
Ali Kurt şu sözlerle meseleye damgasını vurmuş;
“Yoksa Gazali’nin fil hikayesindeki duruma düşeriz. Bu yönetmelik devam ettirilseydi, yanmaz kefen, cennette peygambere komşu ev, rüyada peygamberi gösteren seccade satanlara karşı güzel bir yöntem olacaktı”.
Bahsi geçen yönetmelik 1977 yılında değiştirilmiş.
Hem de değiştirirken öylesine acele etmişler ki, Resmî Gazetedeki yayım tarihini bile yanlış yazmışlar.
Yani 70’li ve 80’li yıllarda atılmış bugün yaşadığımız şeylerin temelleri.
Patolog Prof. Dr. Ali Kurt’u da babası Prof. Dr. Ahmet Kurt’u da saygı rahmetle anıyorum.