Yengeç gibi yürür, kıranta gezerdi.

Yaşadığı ilçenin gülüydü.

Esans camekanı elinde ‘parlatalım beh’ dediğinde kimse ona itiraz etmez edemezdi.

Karakedi en popüler kokusuydu.

Ekmek teknesi camekanını usta bir hareketle açar, şırıngaya çektiği karakedi kokusunu fıs fıs da fıs fıs boca ederdi muhatabına.

Parlatırdı.

Fiyat söylemezdi, atardı herkes gönlünden ne koparsa.

Tek geçim kapısı da buydu.

Konuşurken R’lere basar hatta çökerdi.

Gür bir sesi vardı, duygularını sesine ustaca yansıtırdı.

Uzun, süslü ve ağdalı cümleler kurmayı sever, edebi konuşurdu.

Hemen her cümlesinin arasına ‘mamafih, binaenaleyh, hakeza ve zira’ eklemeyi ihmal etmezdi.

Gaziydi.

Gazi derdi ona herkes.

Gazi dendiğinde derin bir nefes alır, aldığı nefesi göğüs kafesine hapseder, tunçtan bir heykele, gurur abidesine dönüşürdü sanki.

Madalyasını sol memesinin, yani yüreğinin üstünde taşırdı.

Nefeslenmek için çöktüğü yer neresi olursa olsun evladı gibi sever okşardı madalyasını.

Dolardı gözleri.

Bir yerlere giderdi sanki, ruhu kanatlanıp uçardı.

Sorardık, ‘Gazi, bizim Kore’de ne işimiz vardı diye’.

‘Karıştırma beh!’ der, sorgulamaz ve sorgulatmazdı.

‘Devlet emretti gittik beh, uzatma’ der sustururdu bizi.

Kore’de az mı çekik gözlü düşman haklamıştı.

Usta bir fanti oyuncusuydu, güzel onlu ve güzel ikiliyi kaptırdığında gözleri çakmak çakmak olur, Kore’de mevzi kaybetmişcesine iç çeker, ortağına basardı kalayı.

Kaybetmeyi sevmezdi  ama hayat mücadelesine yenik düşmüştü.

Esans camekanı elinde yorulmak bilmeden ilçeyi baştan başa gezerdi.

Hayat ona hiç de cömert davranmamıştı.

Ömrü hep geçim mücadelesi ile geçti.

Birgün ağabeyimin ofisinden içeri girdi, ‘Ulan Mecit! (Bana Mecit derdi) bıktım bu hayattan, gazetecisin, kaymakama söyle fak fuk fon’dan bana bir kulübe yaptırsın, orada sigara bisküvi vs satıp ahir vaktimde rahat edeyim. Ha ne dersin’ dedi.

‘Başımla beraber Gazi’ dedim.

Sabah ilk işim bu oldu.

Gazetem Hürriyet’e haber yaptım, Gazi Büfe İstiyor.

Haberin yayımlandığı gazeteyi de alıp merhum kaymakam Kadri Öner’e gittim.

‘Olur, çok da güzel olur’ diyerek süreci başlattı.

Kulübe bittiğinde Gazi’ye müjdeyi verdim.

Mutluluğunu tarif edemem.

Yaşlı ve yorgun gözlerinden boşalan yaşları unutamıyorum.

‘Nereye konulsun sor’ dedi kaymakam bey.

Sordum, ‘Ben Gaziyim, Gaziler Meydanına’ dedi.

Haklıydı.

Gazi’ye Gaziler Meydanı yaraşırdı.

Büfe onun istediği yere kondu.

Sıra büfenin resmî açılışına gelmişti.

Ahşap kulübenin kapısına kırmızı bir kurdela bağladık.

Kaymakam Kadri Öner ve merhum Belediye Başkanı Cavit Arbak’ın katılımı ile alkışlar eşliğinde kurdeleyi kestik.

İlk müşterileri de hazirun oldu.

Ha bir de tabela yaptırdık, üzerinde Hürriyet - Gazi Büfe yazıyordu.

Hürriyet Gazetesi’nin desteği büyüktü.

Kore’de savaşmış bir gaziydi, hürriyetin ve özgürlüğün değerini biliyordu.

Bana hep minnet duydu, ölene dek.

O büfe daha sonra yine onun isteği doğrultusunda Sarıkamış Otobüs Terminali’ne taşındı.

Ölene kadar orada satış yaptı.

Yolunuz Sarıkamış terminaline düşerse, köhnemiş de olsa hala dimdik bir kenarda duran o soluk kırmızı renkli ahşap kulübe Gazi’nin kulübesidir.

Sarıkamış ve Sarıkamışlı Gazisi Cabbar Öztaş’ını hiç unutmadı.

İz bıraktı gönüllerde.

Gazi’liğinden olsa gerek keyfi yerinde olduğu zamanlarda müziği durdurur, ‘Çal bir Cezayir beh’ der döne döne oynardı.

(Fotodaki Cabbar Öztaş)

Cabbar Öztaş

Cezayir Türküsü

Cezayir'in harmanları savrulur

Savrulur da sol yanına devrilir

Sarı buğday samanından ayrılır

Sokakları mermer taşlı

Güzelleri hilal kaşlı Cezayir

Gemilere çürük tahta dayanmaz

Yiğitlere gaflet bastı uyanmaz

Aman Allah buna canlar dayanmaz

Sokakları mermer taşlı

Güzelleri hilal kaşlı Cezayir

Cezayir'i bir ikindi bastılar

Camilere çifte çanlar astılar

Yiğitleri kurban diye kestiler

Sokakları mermer taşlı

Güzelleri hilal kaşlı Cezayir.

Kim bilir Kore’de ne yaşamıştı, belki de çekik gözlü bir güzele gönlü düşmüştü.

Dalıp gitmesi ruhunun kanatlanması ondandı.

Kim bilir!

Senin de, Kadri Öner’in de Cavit Arbak’ın da ruhu şad olsun Gazi.