Bir rüya gördüm bu gece.

Hayrolsun! 

Palandöken’in zirvesi Ejder Tepesi’nin güney yamacındaki bir gözede nefesleniyordum.

Hava açık öğlen güneşi tepemdeydi.

Bir uğultu duydum önce.

Kulakları sağır eden bir çığlık sesi ardından geldi.

Hüma kuşuydu bu, yine yükseklerden sesleniyordu.

Kanadında Sarı gelin vardı.

Uğrun uğrun baktı bana yücelerden.

Alımlıydı, nazlıydı, şaşkındı, aranıyordu, Senan’ını arıyordu zahir.

Hüma kuşu kanat çırptıkça Sarı Gelin’in sarı saçları tel tel savruluyordu.

“İçime attım, içimden atamadım, yaslandı sineme işledi imime cimime, yazayım dedim yetmedi onca kelime” dedi Sarı Gelin.

“Divit kalemini mi düşürdün Hüma Kuşu’nun kanadında salınırken Sarı Gelin” diye sordum, ağlamaya başladı.

“Sen ağlama kirpiklerin ıslanır Sarı Gelin” demiştim ki, “ben ağlim ki belki deli gönül uslanır” dedi.
Elinde asasıyla Emrah belirdi bir an.

Asasını kaldırıp sarı saçlı Sarı Gelin’e sordu haykırarak.

Dedim dilber didelerin ıslanmış

Dedi çok ağladım sel yarasıdır

Dedim dilber ak gerdanın dişlenmiş

Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır

Devam etti Emrah;

Dedim seni saran serini vermiş

Dedi beni saran murada ermiş

Dedim peri yanakların kızarmış

Dedi çiçek soktum gül yarasıdır

Hüma Kuşu gergin ve üzgündü, hırsla kanat çırptı, geniş bir daire çizerek zirvedeki düzlüğe kondu.

İndi Sarı Gelin, Emrah’ın karşısında durdu, bacakları zangır zangır titriyordu.

“Senan’ımı gördün mü?” dedi.

Emrah yanıtladı, “gören göze mürşit gerekmez”.

Sarı Gelin Emrah’ca yanıtladı,

El çek tabip el çek yaram üstünden

Sen benim derdime deva bilmezsin

Sen nasıl tabipsin yoktur ilacın

Yaram yürektedir sarabilmezsin

“Hüma Kuşu’nun kanadındasın, şimale doğru git, bulursun Senan’ını” dedi Emrah.

Sarı Gelin yaşlı gözlerle Emrah’a baktı ve onun dizeleriyle seslendi;

Bahçemizde nar ağacı

Kimi tatlı kimi acı

Gönüldeki dert ilacı

Ya bulunur ya bulunmaz

Emrah yanıtladı;

Gene bahar oldu, açıldı güller

Bülbülü şeydalar bağlarda gezer.

Bir saçı Leylâya meyil verenler

Elbet Mecnun olur, dağlarda gezer.

Sarı gelin anlamıştı Emrah’ın ne demeye çalıştığını.

Sildi gözyaşlarını, yürüdü Hüma Kuşu’na doğru.

Emrah meraklı gözlerle Sarı Gelin’i izliyordu.

Hüma Kuşu kanadını uzattı ayaklarının altına serdi ve bir merdiven gibi kullanarak Sarı Gelin’i yeniden sırtına aldı.

Çığlık çığlığa haykırıyordu kulakları sağır edercesine, ortalığı toza dumana katarak havalandı yeniden.
Sesi yücelerde yankılandı yine.

Toz duman çekildiğinde Emrah yoktu ortalarda.

Hüma Kuşu nazlı nazlı salınarak gözden kayboldu.

“Kavuştular mı acep Sarı Gelin ile Senan” demiştim ki bir gürültü ile uyandım.

Yatağımdan fırlayıp cama koştum, “Hüma Kuşu olsa gerek bu” dedim.

Değildi.

Evimizin tepesinden geçen bir yolcu uçağının homurtusuydu.

Demir bir kuş bu güzel rüyayı sonlandırmıştı.

Güzel rüyaydı.

Hayrolsun bakalım.