Üniversite sayısının çoğaltılması; Epeydir üniversite öğretim üyeleriyle sohbetler yapıyorum. Uzmanlık dallarında Global ve ulusal alandaki sıkıntıları ve gelecek vizyonlarını anlatıyorlar.

Üniversiteler sessiz.

Öğretim üyeleri de sessiz.

“Sessizlik en büyük gürültüdür.”

Fikir dünyasında en kolay şey herhangi bir ideolojinin KESİN İNANÇLI’sı olmak, en zor şey de bu saplantıdan dönmektir.

Kesin İnançlı kesim bazen toplumun en üst sınıflarından çıkarken bazen orta sınıftan oluşturulur.

Kendisini ispat etmek isteyen varlığını ortaya koymak arzusuyla dolu ortak bir hedef doğrultusunda yönlendirilen insanlar bir anda kesin inançlı bir kesim olurlar.

Bu kesimin oluşturulmasında çoğu zaman menfaat birliği de anlamlı bir unsurdur.

Türkiye’de devlet aklının en önemli basamaklarından biri üniversiteler olmuştur.

Cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler hep belli bir düşüncenin hakim olduğu ekipler ve onların halefleri tarafından idare edilmiştir.

Bu ekipler çoğunlukla cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olan, sınırları ve normları doğru dürüst oluşmamış laiklik ilkesi doğrultusunda bir yönetim sergilemiştir.

Kesin İnançlı bir akademi dünyasının elindeki laiklik ilkesi inanç özgürlüğünün teminatı olması gerekirken inançlı insanlara zulüm eden bir ilkeye dönüşmüştür.

Ak Parti iktidarlarının en stratejik hamlelerinden biri Türkiye’de üniversite sayısının artırılması olmuştur.

Çünkü daha önce öğrenciler yalnızca belli başlı şehirlerde sayısı 70 civarı olan üniversitelerde okumak için ülkenin dört bir tarafından geliyorken, bugün artık sayısı 200’ü geçen ve öğrencilerin kendi yaşadığı şehirlerde kurulmuş üniversitelerde okuyabiliyor.

İç göçün önemli bir alanı öğrencilerin taşınmasıydı haliyle.

Şimdi Mardin’deki bir öğrenci kendi şehrinde ya da bölgedeki başka üniversitelerde okuyabiliyor.

Ailelerinin gözetiminde kalıyorlar. Uzak şehirlerde öğrenciliğin dışında farklı alanlara yönelme ihtimalleri azalıyor.

Mezun oldukları üniversitelerde kalıp akademik kariyer yapma imkanları oluşuyor ve böylece kendi şehirlerindeki diğer öğrencileri de yetiştirebiliyorlar.

Evet hala üniversitelerin bir çok sorunu var. Ödenekleri sınırlı. Daha önce YÖK’ün varlığını sorgulayan Ak Parti YÖK’ü sahiplenmiş durumda artık.

Üniversitelerin araştırma imkanlarını artırmaları şart.

Hala öğretim üyelerinin hakemli dergiler başta olmak üzere ulusal ve uluslararası yayınlarda makale ve araştırma raporları sayısı oldukça sınırlı sayıda.

Mesela Rusya uzmanıyım diyen doçent seviyesinde genç bir öğretim üyesinin Rusça’yı ana dili gibi konuşabilmesi gerekirken içinde bulunduğu durum içler acısı.

Profesörlerin önemli bir kısımı İngilizce bilmiyor. YÖK’ün profesörler için İngilizce kursu açtığı konuşuluyor.

Bir çok alanda öğretim üyesi açığı had safhada.

Dünyadaki en iyi üniversiteler arasında ilk 100’de bir tek Türk üniversitesi yok.

Ancak ilk 1000’de birkaç üniversite var.

Siyasetin bazı üniversitelere bakış açısı aşırı politize.

Üniversitelerin ve YÖK’ün idari kadrolarını elde edebilmek için doçent ve profesör seviyesine yükselebilmek çok kolaylaştırılmış görünüyor.

Doçent ve Profesör sıfatları daha çok kıdemle ilgili bir idari derece iken Doktora kademesi en önemli derecedir aslında.

Doktora tezleri yazımları ve tez mülakatları hakkında bir çok dedikodu dolaşıyor akademi dünyasında.

Kesin inançlılığı evrensel entelektüel düşünceyle donatması ve sorgulayan bir evreye sokması gereken akademi dünyası sessiz.

Rahatsız.

İktidar taraftarı olanlar dahi rahatsız.

Bugün ‘Türkiye’de üniversiteler işsizliği gizleyen yapılara dönüştü’ diyen söylemleri de duyuyoruz artık.

Üniversitelerin sayısı önemlidir.

Daha da önemlisi özgür düşünebilen, sorgulayabilen, evrensel değerlere bağlı, bilgili gençler yetiştirebilen üniversitelerin aradan sıyrılıp çıkabilmesidir.

Bu yapıyla zor görünüyor.

(Devamı var)